FOTOGRAFİ, SÜREÇLER,
“KENDİ”
Faruk Atalayer
“Fotografik
ürün (en kötü çekim, en kötü basım bile) varlık olduğu için nesneldir.
Ama hem gerçeğe ilişkin teknik kopya hem de çekicisinin özel bilgisini
içerdiği için yapay bir tasarım varlığıdır. Fotografik ürün tüm
bu niteliklere karşın, öznel bir varlıktır, çünkü o bir zeka yansımasıdır.”
(F.ATALAYER)
Fotografi’de
yaratıcılık; ileriye, öteye, farklıya, bilinmeyene, görülmemişe,
farkedilmemişe ulaşabilme gücüdür. Olanı anlayan, olmayanı arayan,
bilinmeyeni bulup-ele geçiren, türemeyi kurgulayıp-düzenleyen,
kendine özgü yorumu görselleştiren ise fotoğraf sanatçısıdır.
“Yaratıcılık insan organizmasının, cevval, atak, parıldayan bir
beyin-zihin bireşimidir. Her normal insanda, “az biraz” vardır.
Açığa çıkması, yaşam biçimine dönüşmesi, kişiliğin niteliği haline
gelmesi ise; iç-dış koşullara, etmenlere, ortama, döneme, vücut
sıvılarına, nöro-kimyaya bağlıdır. Ne olursa olsun, salt insan
değiştirme, seçme, kurgulama, yineleme, düzenleme, denetleme gücüne
sahiptir. Bu gücün, güzellik değerleri ile biçimlenişi ise, estetik
yaratıcılıktır.
Yetinmeci,
bağımlı, uymacı, sıradan, kalıplı geleneksel her kişi “normaldir”
ve olağandır. Yaratıcı insan hem birey olarak olağan dışıdır,
hem de ürettiği değer olağan dışıdır. O her insanda bulunan “az-biraz”
gücün; özel, özgün, özgür olma istemliliği ve aşkı ile gelişip,
kişiliğin temel niteliğine dönüşme bireşimidir. Fotografi dili
ve tekniği, her insana, her normal insana bu “şansı” sınırsızca,
kolayca, kasıp-germeden, tanıyan bir dildir. Normal insan görme,
seçme, sunma ile ilgili çatışkı ve eğilimlisini keşfedip-görselleştirdikçe,
durdurulmaz bir gelişimle “çekim eylemliliğine” sıçrayıp farklılaşabilmektedir.
İçteki, özdeki,
beyindeki yaratmanın güçlerini keşfedip-farkeden birey dönülmez
yolculuğa fotografi ile çok kolay başlar.
Keşfedilen,
eleştirilen ve işlev kazanan her yaratıcı güç, hem hırsı, hem
çekim yoğunluğunu-çalışmayı, hem de derinleşmeyi sağlıyor. Gücünü
fark eden, gücünü kavrayan insan her türlü zorluğa, her türlü
olanaksızlığa, baskıya, geleneksel-egemen sınırlayıcılara karşın,
kendini estetik başarıya tetikliyor.
Çünkü, insanın
kendisini anlamada, anlatmada, iletişimde fotoğrafın maddi ögeleri
yüksek bir teknikle gerçekleşme kolaylığı sunuyor. Fotografiyi,
kişiyi çizmeyi, lekelemeyi, tonlandırmayı, renklendirmeyi, perspektifi
çizmeyi, ölçülendirmeyi, oranlamayı belleyip-yeteneklendirme gibi
bir eğitime gereksinim duyurtmuyor. Bu ise seçme, farketme, yargılama
ve kararda bireyi “normalin üstünde” bir yeteneklenmeye itiyor.
Kişi çok hızla özelleşiyor, özgürleşiyor. Fotografi “yaratıcı
insan” gelişimine kolay, pratik ve çok zengin dil olanaklarıyla
yüksek bir katılım sağlıyor.
Sıradışı,
olağandışı, normal dışı her oluş; eskiyle, egemenle, yürürlükte
olanla karmaşık sorunlar yaşar. Bu çatışkı, çelişki ve sorunların
netleşip çözümlenmesinde “yeni” yapının ayakta kalmasında, fotografi
süreçleri; kalıcı, ilerletici ve geliştirici olarak iki alanda
önem kazanır: Fotografi dilini “öğrenme süreci” ve “avcılık” süreçleri.
Fotografide
öğrenme süreci, öğrenme istemi ile başlar. Öğrenme istemi sosyal
oluşumdan daha çok, kişinin iç dünyası, hormonal yapısı, nöro-kimyası
ile ilgili “dürtüler” ile harekete geçer. Öğrenme teknik, görsel,
etik, estetik, felsefi kültürel alanlarda “sınırsız ve sonsuz”
bir gelişim sergiler. Özellikle fotografide her biliş değişimleri,
fotograf varlığı olarak üretildikçe; yeni farklı bilme-görme-edinme
hırsını, merakını tetikler. Kuramsal edinişler ne olursa olsun,
deklanşöre basma oranı, yoğunluğu, bilmenin-gelişmenin göstergesi
olur. Kesintisiz (rastlantısal aralıklarla bile olsa) çekilme,
dinleme, izleme, görme, görüntü okuma ile birey “normal insan”
koşullanmalarını aşarak şu nitelikleri edinir.
Fotografide
başarının (kendini sevmenin, kendi olmanın) temel aşaması; eğitimle
başlar. Fotografi eğitim süreci, klasik plastik sanatlardan çok
farklıdır. İster üniversite, ister kurs biçiminde olsun; fotografide
eğitimin oluşumu daima “kendisi için varlık” olabilecek bir iletişim
biçimindedir. Bu nitelik eğitime, fotografinin yalın dil yapısından
yansır. Eğitici seçer, eğitici bilir, eğiticiler disipline eder,
eğitici uyulandır, eğitici otoritedir vs gibi eğitileni, öğrenmenin
“nesnesi” konumuna getiren bir eğitim değildir.
Sevgi duyusu,
sonuçda birini bağımlı ve ezilen oluşumuna getiriyorsa; denetleyen,
egemen olan birini de “sahip” kılıyordur. Bu bencil, hatta sadistik
bir egemenlik kurmanın zevkine dönüşmedir. Çünkü, fotografi eğitimine
kendi gönülbirliği ile katılan biri; ayırdına vardığı “ben olmayacağının”
varlığı bilinciyle, dili öğrenmek istemektedir. Eğiticilerde çoğu
zaman katılımcılardır. Eğitilenin iç çatışmalarının dili ile,
fotoğrafın dili bir uzlaşma içerir. Bu aşamada bakma yerine görme,
basma yerine deklanşörle “sevişme”, detay görmeden farklı açı
ve yükseklikle kod sağlama bir “vaaz” anlayışı ile değil, özneler
arası paylaşımla edinilmektedir. Bireyler konuşabilmekde, sorabilmekde,
tartışmakta ve daha önemlisi “okuma-eleştiri” seansları ile rutin
değerleri, farklı yapıları izleyebilmektedir. Fotograf eğitimi,
salt bir teknik, bir mekanik eğitim değildir. Dilin doğası bunu
elvermemektedir. Sonuçları ise (iyi -yada kötü- başarısız) hemen
uygulanabilen bir teknik-pratikliğe sahip olduğundan, dönüşümler
hızlıca gerçekleşmektedir. Kendi değerleri ile, kişiye yaşamı
“hemen üstlenme” olanağı tanıyan fotografi eğitimi, yalın ama
kalıcı süreklilik doğurur. Bir ömür boyu sürer. Güdü dünyası ile
başlayan yolculuk, simgeler dünyasında en etken “müdahaleye-değiştirmeye”
kurgulamaya elverdiğinden, devamlılık içerir. “Kendi” ile diyalektik
bağlar kurmaya olanak veren fotografi eğitim ve bilme süreçleri,
geçmişten koptukça, “şimdi ve yarın” öngörüleriyle dinamik bir
katılım yaratır. Birey özgürleşip ve özgünleştikçe öğrenme alçakgönüllüğünün
alanı da genişler. Fotoğrafın ikinci temel süreci; deklanşöre
herhangi biri gibi olmayan basma anları, görüntü yakalama momentleridir.
Yaşam hem toplumsal, hem doğasal boyutta bir “konular evreni”
kaosudur. Karmaşık, yüksek tınılı bir “görüntü gürültüsü” içinde;
kendi olan birey fazla bir sıkıntı çekmez. Çünkü her deklanşöre
basış, artık kendisinin iletisi, anlatısı, yazımı ve görüşüdür.
Olan biten herşey her konu “durağan, yalıtılmış, bağlantısız”
konular olmaktan çıkar. Tersine diyalektik bir biçemde karşıtlıklar
ilişkisini sergiler. Kişinin kendi ilişkisi nasıl yakınlaşmışsa,
konuları bulunduğu insan-dünya ilişkisini sergiler. Kişinin kendi
ile ilişkisi nasıl yakınlaşmışsa, konuların bulunduğu insan-dünya
ilişkisi alanı da yakınlaşarak birey için belirgin duruma gelir.
Neden; katıldığı
eğitim süreçleri ile birey; nerde olacağını, nerde duracağını,
hangi içeriği seçeceğini, nasıl göreceğini bilincin üstünde, refleksleştirmiştir.
Karar, seçme, çerçeveleme anları, bir “estetik sezme” hünerine
dönüşmüştür. Birey özgürleştikçe geleneksel korku, kaygı sınırlarını
aştıkça; daha yakın, daha ince, daha derin seçicilikler edinir.
Her seçim; izinde bir içerik, bir eleştirisel yorum olur. Sınırlar
egemenliklerce çizilmiş konular, tabular dışında, kendine özgü
sınır durumları görselleştirir. Gerçeklikleri, gerçekten bilme
ve bildirme diyalektiği, özgürlük ve özgünlüğün nesnel yansımalarıdır.
Kendiyle barışık olan, tüm egemen sınırlara karşın, “deklanşörle
barışık olandır.” Seçme, çekme, sunma süreçleri, fotografi dilinin
doğasında böyle bir evrensel niteliğe sahiptir.
Fotografi;
sanıldığı gibi salt “teknik bir süreç” değildir. Fotograf “çok
kısa zaman diliminde” görüntüyü kaydetme; akışkan bir yaşam anının
dondurulmasıdır. Üretilmiş nesnenin durağan olması, hatta durağan
bir pozda izlenmesi, fotografı basit bir teknik operasyon çalışmasına
çevirmez. Çünkü, kadrajlanmış her kare; bilme, öğrenme, deneme,
yakalama vs olarak gelişen bir geçmiş süreçler zincirinin sonucudur.
Başlangıcından itibaren kuramsal, gözlemsel, eleştirisel, deneysel
gelişme süreci, fotograf diliyle kendini anlatacak bireye şu nitelikleri
(eğitim-öğretim süreçleri ile) kazandırır.
- Etkili
görüntüyü bulma;
görüntünün hedef kitleyi ne kadar, nasıl ve ne ölçüde etkileyeceğinin
bilincine ulaşmak
- Zamanındalık;
görüntü kaosunda, sadeleştirip düzen içinde o anı seçip, sade
bir düzenle yakalamak
- Yöresellik;
içinde yaşanılan, doğulan kültür ve doğa değerlerinin öneminin,
evrensel olacağının bilincine varmak
- Sıradışılık;
bilinen, kanıksanan bir gerçeklik bile farklı bir düzenlemeyle,
tasarımla, sunumla, “yeni” olarak yorumlama çabasına ulaşmak
- Çatışma;
görüntüde temel, öz dramayı yakalamak
- İlgi;
ilgiyi, çekiciliği sağlayan görüntünün, açı, uzaklık, yükseklik
kesme, ışık ve içerik değerlerini sezmek
- Görsel
düzenleme; kadraj,
bir biçimler kaosundan seçmedir. Görüntü kirliliğinden ve gürültüsünden
yalın olanı çerçeveleyebilmek, etkin kompozisyonu yakalamak
- İnanırlık;
fotografinin bilgilendirme ve inandırma niteliğinde gerçeği
izleme güvenini verecek etik ve estetik değerlere ulaşmak
- Çağrıştırma;
görüntünün, içeriğinin edilgen olmayan, eş zamanlı yan anlamlar
verecek tasarımlama gücüne erişmek
- Oradalık;
izleyenin görüntüyle özdeşleşmesini sağlayacak orada olma duygusunu verecek
görüntüyü sunmak
- Tutarlılık;
biçim, renk, doku, ışık değerlerinde süreklilik kimliğine ulaşmak
- Biçim
(Tarz); özel,
özgün bir anlatı diline ulaşmak
- Seçme,
çekme ve sunma; Bireyin
kendisiyle barışık duruma gelmesini, kendini sevmesini de süreç
içinde oluşturur
- İçerik
(Öz-anlam); her
varlık bir öze, içeriğe daima sahiptir. Farklı, yeni, çekimli
içeriği bulmak
- Felsefe;
felsefe varlığın,
gerçeğin yansımasıdır. Görsel gerçeklik, gerçeğe erişin, yüceliğin
edinilmesini sağlar
Her deklanşöre
basış her an, her ışıkta “dans”, ardıl, iç içe süreçlerle, bireyde
“sıradışı” bireysel yetenekler, nitelikler geliştirir. Bu, fotografinin
salt bir deklanşöre basma mekanikliği olmadığını gösterir.
Geçmiş süreçlerin kazandırdığı tasarım refleksi ya da o anki geliştirilmiş
görsel zekayla tasarımlama, süreçler sonunda açığa çıkar. Kişi
nerde olması gerekiyorsa, orda bulunmayı “estetik bir güdü-dürtü”
refleksi olarak edinir. Bu ise bireysel varoluş kazanımının en
görkemli göstergesi olur.
Geleneksel olan, normal olan her şey özgür ve özgün her değeri yok eder.
Hatta, “özgürlüğü savunucu” sahte gönüllüleriyle, egemen olanları
kamufle eder. Her edinme, her bilme, her deklanşöre basma, süreç
içinde “eleştirisel bir bilinci” uyandırır. İç çatışmaları, doyumsuzlukları
ve dürtüleriyle yola çıkan kişi; bireysel – sosyal hoşnutsuzlukların
görsel ifadesinde etkinlik ve keskinlik kazanır. Bu insanı birey
olmaya zorlayan, görme (bakma değil), seçme, yargılama, kadrajlama
vs. Özelleri ile fotograf dilinin süreç içinde kazandırdığı gerçek
bir özgürleştirme dinamiğidir.
Özgürlüğün bir çok özelliği ve tanımı vardır. Ama en temel belirleyicisi
“kendi” olmayı becermedir. “Kendi olamayanlar, hatta kendini “kendi”
gerçeğine kapatanlar; normal-sıradan, herhangi insanlardır. Tipik
göstergeleri ise kendileri gibi olmayan boş, yalan saymalarıdır.
Fotografi dili ise, insanın gerçeklikleri daha iyi, daha yakından,
daha derin (empatik) görmesini sağlar. Yakın haldeki dünyayla,
gerçeklerle karşılaşmaktan “korkmamayı” edinirler. Kendileştikçe,
özgürleşirler. Fotograf süreçlerinde özgürlük ve özgürlük kazanımları,
fotografi diliyle yaratıcılığın bireysel değerleri olur. Çünkü,
normal-sıradan olduklarında asla sahip olamadıkları “yaratma”
ile gerçek, yaşayan, ruhlu insan olmayı kazanmışlardır. Bu alanda
daha fazlasına sahip olma hakkını yakalamışlardır. Kendi “çabalarıyla”,
riskleri göze alma cesaretleriyle; pratik, yalın bir fotograf
dili sayesinde, becerikli ve çalışkan bir niteliğe ulaşırlar.
Kısaca fotografi tüm horgörmeler, küçümsemelere karşın; deklanşöre
basmak gibi görünün kolaylığına karşın; daha çok, daha yaygın
bir “yaşayan özne” yaratma dilidir.
Sonuç; fotografa bulaşmak, fotograf mikrobunu almak, insanın içinden
gelen “oluş” çelişkileriyle başlar. Ezilme, birey olamama, tanımlı,
icazetli rolleri yaşama ve hastalıklı bağımlılıklara karşı, “kendi”
olma istemi ve dürtüsü ile başlayan süreç, kimi hızlı kimi yavaş
zincirleme gelişmelerle insanı özgür ve özgün birey olma dönüşümüne
sıçratır. Özgürleşme ve özgünleşme; topluma, gelenekselliklere,
nesnelliklere, doğaya, teknolojiye ve izmlere karşı mücadele;
“kendinin” doğrudan bireyin üstlenmesini sağlayacak ucuz, yalın,
kolay bir fotografi dili ile yaşama geçer, edinilir.
Yaratma; seçme, kurma, tasarlama ve gerçekleştirme (en azından deneme),
girişme, görebilme, farkedip şaşırma ve risk alabilme (göze alabilme)
özgürlüğüdür. Böyle bir bileşime ulaşabilmek için; etkin ve sorumlu
bir birey, “kendi” olmak gerekir. Bağımlı, sıradan köle ve ezen
bir çarkın dişi olmaktan, özgü ve özgün bireyselliğe dönüşmede
fotograf dilinin süreçleri insanlara “yaratmada” sınırsız bir
şans tanımaktadır.
* Önemli bir dipnot : İnsanların
fotograf sanatına yönelişlerindeki iç ve dış çatışkılara bağlı
olarak; fotograf dilinin süreçleri ESTETİK ROBOTLAR oluşturmaz.
Tersine dünya ile birlikte olan, gerçekten yaşayan estetik canlı
bileşimleri yaratır. Fotografi insanın kendi ile barışmasını ve
kendini sevmesini sağlar.
|