SIRT
ÇANTALILAR
Faruk Akbaş
Biz fotoğrafçıların sürekli gezmek, keşfetmek ve belgelemek
gibi güzel bir sorumluluğumuz var. Bu konuda son yıllarda fotoğrafın
yaygınlaşması, teknik yenilikler, gezi bilinci, iletişim ve ulaşımdaki
gelişmelerle birlikte yerli ve yabancı gezi yayınlarının da katkısıyla
gelişmeler, daha çok biçim kaygısının öne çıktığı tanıtım fotoğraflarının
artmasına yaradı. Eksik olan, daha çok yapılması gereken "insana
dair" ve "fotoğrafça" söylemi olan Türkiye fotoğraflarıdır.
Bunun için de daha çok bilgiye, emeğe ve tabi ki daha çok sırt
çantalı fotoğrafçıya ihtiyaç var.
Ben çevremdeki fotoğrafçı dostlarımı bazı yerlere davet ettiğimde
hepsi "oraya çok gittik, tekrar ne yapacağız" diyorlar.
Oysa herkesin çok iyi bildiğini zannettiği bir çok yöre, içinde
bir çok sır barındırabilir. Üstelik konu, Anadolu gibi bakir bir
yerdeyse. Örneğin Fethiye'ye gitmiş pek çok fotoğrafçı, Fethiye'ye
bağlı Üzümlü beldesini ve buranın dokumalarını,
Akdağ'daki develi Yörükleri, Yediburunlar fiyortlarını gören Alınca
Köyü'nü, bilmez.
Ya da Dalyan'ı herkes bilir ama, Eren Dağı'nda yapılan Şamanizm'den
kalma festivalden kaç kişinin haberi vardır?
Biz hep batının doğuya göre daha gelişmiş olduğunu biliriz. Ama
İzmir'e sadece 60-70 km uzaklıkta bulunan köylerde hala yağmur
duası eden, bunu gelenekselleştirmiş köyler var.
Ağrı Dağı'nı düşünün... Ağrı Dağı dünyaca bilinen, Türkiye
için çok önemli bir dağdır. Ağrı Dağı'yla ilgili pek çok efsane,
masal, ezgi ya da film vardır ama fotografları var mıdır? Neyse
haksızlık etmeyelim; bir, iki kare var. Onlarda Ara Güler ve Sami
Güner'in çektiği fotoğraflar. İyi ki zamanında fotoğraflamışlar.
Kapadokya'nın da tam bir fotoğraf platosu olduğu şüphesiz.
Ama Kapadokya'dan da aklıma sadece İbrahim Zaman'ın arkada Erciyes
Dağı, önde Ortahisar Kalesi bulunan klasik fotoğrafı geliyor.
Türkiye'nin değerlerini ortaya çıkarmak için çaba sarf
edenler de yok değil. Erdal Yazıcı'nın kendi çabasıyla yaptığı
el sanatlarına olan fotoğraf yolculuğu ya da AFSAD'ın Güneydoğu
çalışması göz ardı edilemeyecek, emek sarfedilmiş çalışmalar...
Gezi fotoğrafçısı denince de aklıma, Fikret Otyam, Ara Güler,
Sami Güner, Şakir Eczacıbaşı, Gültekin Çizgen, İzzet Keribar,
İbrahim Zaman isimleri ve onların albümleri geliyor. Sabit Kalfagil'inki
de yakında çıkıyormuş... Yalnızca bu kadar.
Globalleşme denilen süreçle birlikte her geçen gün bir çok değerimizi
kaybediyoruz. Bunun için de fotoğrafçılara daha çok iş düşüyor.
Çalışmaların kalıcı kılınmaları, sonuçlandırılmaları gerekiyor.
Yoksa her şey uçup gidiyor. Önemli olan bol bol yolculuk etmek,
fotoğraf çekmek ve bunları bir kitapla ya da kalıcı başka bir
ürünle sonuçlandırmak.
|