|  
               SİNEMA 
                VE FOTOĞRAF 
                Leyla Benli 
                
                 
              Sinema ve fotoğraf, ilk 
                izlenimde ve üstün körü bir algıyla yakın, hatta biri diğerinden 
                türemiş iki alan gibi düşünülebilir. Oysa sinematografik ve fotoğrafik 
                "bakış" ve "görüş/görme" biçimlerine doğru 
                yöneldiğimizde, her ikisi arasındaki farklılıkların, benzerliklerinin 
                çok ötesinde olduğunu anlarız. Bu farklılaşma, ta üretim sürecinden 
                başlayarak nihaî ürünün algımıza ulaştığı son noktaya kadar yayılmıştır. 
               
              Bu derin ayrım, salt 
                alışılageldiği gibi, fotoğrafinin "an" lara, sinematografinin 
                ise "süre" lere gönderme yapmasından kaynaklanmaz. Bilindiği 
                gibi, her iki alanda da aksini kanıtlamış pek çok örnek ve çalışma 
                mevcut. Uğur Okçu'nun scanograflarında(*) imajlar 
                silsilesi, fotoğraf olanaklarıyla "süre"leştirilmiş, 
                zamanın akışı sinematografik bir algıyla saptanmıştır. Veya  
                tersi için bir örnek olarak, neredeyse enstantane kolajları diyebileceğimiz,- 
                epeyce sevimsiz bulunup yadırganan-  videoklip estetiğinin 
                bu gün sinemada sıkça kullanılmaya başlanmasını verebiliriz. Zaten 
                fotoğrafın tesbit ettiği "an" ın da, zamanın belli bir 
                dilimi olduğunu (süre), gerçek anlamda "an" a tekabül 
                etmediğini  biliyoruz.  Kimi enstantane hızlarının dakikalar 
                sürdüğü bir fotoğrafta "an" dan bahsetmek ne derece 
                anlamlı? Ya da 1/8000 sn. gerçekten "an" ın ölçütü mü? 
              
              Temel sorun, fotoğrafik 
                zaman ile sinematografik zaman kavramlarında gizleniyorsa eğer, 
                burada kullandığımız "zaman" kavramının içini doldurmalıyız 
                ilkin. Zaman, görülebilir bir şey olmadığına göre, öznel bir biçimde 
                algılanabilir bir "şey"  olduğuna göre, bunun "tesbit" 
                edilmesi ve "gösterilmesi" nasıl olanaklıdır? Bu amaca 
                yönelik araçlarımız farklılaştıkça, bu araçların bize sunduğu 
                zamansal algılar da değişmektedir. Örneğin, fotoğrafide, farklı 
                enstantaneleri üst üste bindirmeye yönelik teknikler (düşük enstantane 
                hızı, kolaj, sandviç baskı vs.) ile scanografi ve sinematografinin  
                yavaş-hızlı çekimleri, kurgu, enstantanesel kolajlar vs... 
              Tüm bu araçların asıl 
                önemli etkisi, insan algısının Zaman'la ilişkisinde yarattığı 
                dönüşümdür.  
              Kanımca, sinema ve fotoğraf 
                arasındaki, her ikisini de tamamen özgünleştiren en temel ayrım, 
                "Bakış" ta gizli. Milyarlarca imaj bombardımanına rağmen 
                durup düşündüğümüzde, her ikisinin de bize sunduğu nihai ürünlerle, 
                kendi algıladığımız dünya arasında katiyen bir benzerlik göremeyiz. 
                Bunların kendi arasında da bir benzerlik yoktur. Ne sinema, ne 
                de fotoğraf bize dünyayı göstermez -ne de "Gerçek"i. 
                Gözümüzle baktığımızda algıladığımız dünya ile sinematografik 
                ve fotoğrafik imgelerden bize yansıyan dünya arasında asla bire 
                bir  örtüşme yoktur. Sinematografik ve fotoğrafik imge ve 
                imajlar "-mış" gibi yaparlar. Hayır, asla gerçekliği 
                taklit etmezler. Sadece gerçekliğin imajlarını kullanarak farklı 
                bir gerçeklik kurgularlar, farklı ve kendilerine has bir Bakış 
                ile. İşte temel ayrımları da bu Bakışlarındaki farktır! 
              Bizim dünyayı ve gerçeği 
                algılamamız bir kadraj sınırlamasının ötesindedir.  Oysa 
                onlar, seçer, ayıklar, dönüştürür, ekler ve çıkarırlar. Bizim, 
                asla gerçekler üzerinde gücümüz olmayan bir olanaklar alanında 
                yaparlar bunu. 
              Ve sanat, bunu yaptıkları 
                noktada başlar. 
              Sinematografi, zamanı 
                yeniden kurar, yeni bir süre/sürek imitasyonu yaratır. Buradaki 
                zaman mefhumunun gerçek hayatta hiç bir karşılığı yoktur. Fotoğraf 
                ise "zamanı" yok eder. Fotoğrafik algıda zamansal boyut 
                yoktur. O bir sonsuzluk'a, akmayan, dönmeyen, dönüşmeyen, başlayıp-bitmeyen 
                bir sonsuzluk'a atıfta bulunur. 
              Bir üçüncü farkın, imge 
                / imaj yaratımındaki fark olduğu düşünülebilir. Sinema, simge 
                olarak imajları kullanarak bir dil (language) kurar. Renklerden 
                ışığa, sesten kurguya, kamera hareketlerinden objektif açısına 
                kadar tüm araçları, bu imajlar dünyasının yarattığı dilin  
                hizmetindedir. Tüm sinemasal imajların bir anlamı, bir hedefi 
                vardır. Bu bakımdan iş bilir bir illüzyonisttir sinema. 
              Fotoğrafik imajlar ise 
                bir bütüncül "dil" kurma telaşından arîdir.  Fotoğrafi 
                sadece imajlar sunar size, bu imajların algımızdaki tekabülü çoğunlukla 
                tamamen özneldir. Fotoğrafik imaj, sadece bir imajdır ve sadece 
                bir simgedir. Ancak, bu simgeler bir araya gelip dil kurmazlar. 
                Kadrajın dışı ve önü bilinmezliktir ve bize sunduğu, hep sunamadığının/ 
                sunmadığının merakını taşır (Her seçim, bir vazgeçiştir). Fotoğraf, 
                sinemanın aksine bir dil icat etmez/edemez. 
              Son olarak bir soru: 
                İnsan, kendi imajına, yani "öteki"nin gözündeki "kendine" 
                ne kadar vakıftır? 
              
                Deney: 
               
                1. Aynada, kendini 
                dört yönden incele, ön-sağ yan-sol yan-arka.  
                      Görüntüleri  hafızana kaydet. 
                  2. Her dört açıdan kendi fotoğrafını çek/çektir. 
                  3.  Her dört açıdan bir video kamera ile kendi görüntünü 
                kaydet. 
                      
                Bu görüntüleri / imajları karşılaştır.  
                      
                Ne görüyorsun? 
               
                 
                İpuçları:  
                 * En iyi kendimizi biliriz. 
                * İnsan yüzü simetrik değildir. 
                * İnsan gözü, aynadaki görüntüsünü simetrik algılar. (Aynadaki 
                suretinin iki gözüne birden, kendi iki gözünle aynı anda bakmaya 
                çalış) 
                * Fotoğraf gerçeği tespit edemez. 
                * Sinema gerçeği tespit edemez. 
                * "Ben", kendi imgeme, "öteki" olarak bakmaya 
                hiç katlanamam. 
              (Deneyimlerinizi 
                benimle paylaşmak isterseniz Fotografya'ya 
                e-mail atabilirsiniz) 
                 
               * 
                http://www.ugurokcu.com/sergi.html 
               
               
               
                 
                 
               
               
               |