KOMPOZİSYON   
                    Öğr. Gör. Tülay Çellek 
                     
                     
                    KOMPOZİSYON : Kavramsal ( 
                      nokta, çizgi, düzlem, hacim ) ve görsel ögelerin ( nokta, 
                      çizgi, renk, doku, boyut, biçim, yüzey ) belirli, bir düzen 
                      içinde bir araya gelmeleri kompozisyonu oluşturur. Kompozisyonda 
                      en önemli ilke, her şeyin bütüne ait ve uygun olması, hiç 
                      bir ögenin birbirine yabancı ve uyumsuz olmamasıdır. Yani 
                      bütünlüktür, bütünlük içinde çeşitliliktir 
                    Temel sanat eğitiminde, öğrencinin görsel ve duygusal gelişmesini 
                      hızlandırmaya katkıda bulunan görsel eğitim yaşam boyu devam 
                      edecek bir sürecin başlangıcıdır. Görsel ağırlıklı analiz 
                      çalışmaları ile görmesini, algılayabilmesini öğrenen bir 
                      öğrenci yeterli düzeyde görsel bilgi birikimini yani görsel 
                      bilincini geliştirmiş olacaktır. Böylece öğrenci çevresini 
                      daha duyarlı bir biçimde gözlemleme, ona karşı tepki gösterme, 
                      yorumlama ve yargılama alışkanlığını kazanacaktır. Bu tür 
                      bir duyarlığa sahip olunduğunda, çevresine ve olaylara bakmasını 
                      bilen, baktığını gören, gördüğünü değerlendirebilen ve bunlardan 
                      en doğru sonuçlara, yargılara, çözümlere ulaşabilen yaratıcı 
                      bir insan olabilmek söz konusudur. 
                    Görsel eğitim iki tür beceriyi gerektirmektedir. 
                    * Görsel keskinlik, 
                    * Görsel ifade. 
                    Görsel keskinlik; bireyin çevresindeki çok yönlü mesajları 
                      ve bilgiyi hızla ve açık bir şekilde görebilme yeteneğidir. 
                      Görsel keskinlik,ilgi alanlarına göre ağırlık kazanmaktadır. 
                      Bu nedenle görsel eğitim,ilgi alanlarının da genişlemesine 
                      katkıda bulunmaktadır. 
                    Görsel ifade; görsel mesajları göstermek yeteneğidir. Görsel 
                      keskinlik aldığımız mesajlarla ilgilenirken, görsel ifade, 
                      yolladığımız mesajlarla ilgilidir. Görsel eğitimi başarmak 
                      için her ikisi de bilinçli olarak geliştirilmelidir. 
                    Görsel mesajın, üç seviyesi tanımlanmakta: Bunlar, ifade, 
                      soyutlama ve sembolizmdir. İfade,gerçekte görebildiğimiz 
                      ve yaşadığımız şeyleri kaydetmeyi araştırır. Görsel iletişimde, 
                      soyutlama daha kuvvetli ve özü çıkartılmış bir anlama doğru 
                      bir basitleştirme olarak tanımlanmaktadır. Herhangi bir 
                      anda görülen şeylerin anlamını çıkartmak ve düzen yaratmak 
                      için görsel bilgi ile doldurulmuş olmak gerekmektedir. Bu, 
                      algılama denilen olgu aslında soyutlama sürecidir. Sembolizm 
                      de görsel mesajın basitleştirilmiş bir formudur. Ancak, 
                      gerçekte görülebilen için yerine geçebilecek ya da onu yansıtabilecek 
                      bir imajı ortaya koyar. 
                    Görsel analiz, görsel eğitim ile başlar; bireyin çevresine 
                      karşı nasıl bakması, neyi görmesi gerektiğini anlama ve 
                      onun hakkında düşünme çabasıdır. Görsel analiz ile oluşan 
                      değer yargıları bireyin çevresine karşı ilgi duymasına, 
                      onu daha duyarlı bir biçimde gözlemlemesine ve çevresini 
                      yargılamasına olanak sağlamaktadır. Görsel analiz, his ve 
                      hayal gücünü harekete geçirerek amaca uygun yorumlama becerisini 
                      de kazandırmaktadır. Gözlemlerin ve fikirlerin sözcükler 
                      yerine çizimle not alınmasına yardımcı olmaktadır. Çizimle 
                      not almanın potansiyeli, kayıt yapmanın ötesindedir. Çünkü 
                      görselleştirilen bilgi, algılama gücüne bağlı olarak kaydedilir. 
                      Algılama gücü de, gözlem yapabilme kadar düşünme yeteneği 
                      ile gelişmektedir. Not alma alışkanlığı kazanmak için, görsel 
                      analiz yaparken bazı temel becerilere sahip olmak gerekmektedir. 
                    Bunlar, 
                    * Algılama 
                    * Ayrıntıyı fark etme / soyutlama 
                    * Hayal gücünün geliştirilmesi,becerileridir. 
                    Gözlem yapma; herhangi bir şeyi çizmek için önce ona bakılması 
                      gerekmektedir. Bir çok insanın çizerken karşılaştığı güçlük, 
                      dikkatlice bakmak için zamanı yeterince değerlendirememesinden 
                      kaynaklanmaktadır. Eğitilmiş bir göze sahip olmak, görme 
                      duyarlılığı geliştirmek için sık sık çevreyi analiz eden 
                      çizimler yapmak gerekmektedir. 
                    Algılama; duyu organları yardımıyla çevredeki objelerin, 
                      fark edilmesini, olayların açıklamasını içeren bir bilgi 
                      alma süreci sonunda ortaya çıkan psikolojik bir olgudur. 
                      Algı bir uyarıcı nedeniyle ortaya çıkar. Bir objeyi gördüğümüzde 
                      onun görsel algısını elde ederiz. Algılama insanın var oluşunun 
                      kültürel ve bireysel varlığına dayanmaktadır. İnsan dış 
                      dünyayı duyuları ( 5 duyu organı ) ile ve bunların algı 
                      haline gelmesi sonucu tanır. 
                    Algının temel özellikleri: 
                    * Algılama bireyden bireye değişen bir olgudur. 
                    * Algılamada deneyim önemli bir rol oynar. 
                    * Algılamada insan çevreden amaçlarına uygun bilgi almaktadır. 
                    * Algılama davranışı yönlendirir, eylem için bir uyarıcıdır. 
                    Kısaca algılama, belirli bir deneyim kazanmış, önceden 
                      bilgi birikimi olan bireyin sinir sisteminin ani tepkisi 
                      olarak düşünülebilir. 
                    Ayrıntıyı görebilme, fark etme; algıyı artırmak için,onu 
                      bütünleyen, tamamlayan etkinlik ayrıntıyı fark etmedir. 
                      Görsel not almada hız ve doğruluk, her bireyin geliştirilmesi 
                      gereken bir beceri olmasına karşın, en yetenekli birey için 
                      bile zaman, sınırlama getirmektedir. Bilginin bir çok seviyesinin 
                      bilincinde olunduğu zaman neye önem vermek gerekiyorsa , 
                      o bilgi konusunda yoğunlaşabilir; bu şekilde davranarak 
                      ayrıntıyı fark etme için uygulama yapılır. Ayrıntıyı fark 
                      etme bir takım işaretlerle de ifade edilebilmektedir. 
                    Hayal gücünün geliştirilmesi; gözleme dayalı tasarıma yönelik 
                      düşünmeye doğru ilerlemek için hayal gücünün geliştirilmesi 
                      gerekmektedir. Çünkü yaratıcı bir tasarımcı için en önemli 
                      araç, hayal gücünün gelişmesine katkıda bulunan görsel hafızadır. 
                      Birey, görsel hafızanın zengin bir koleksiyonuna sahip olmalıdır. 
                      Hafızanın zenginliği iyi gelişmiş ve etkin bir görsel algılamaya 
                      dayanmaktadır. Görsel imaj toplamanın ve algılamayı bilinçli 
                      hale getirmenin en kolay yolu görsel not tutmadır. 
                    Görsel eğitim sonucu gelişen ( görsel keskinlik ve ifade 
                      kazanan, görsel analizi öğrenen, gözlem yapan, doğru algılayan, 
                      ayrıntıyı fark eden, hayal gücünü geliştiren ) birey çalışmalarını 
                      iyi bir kompozisyonla ifadelendirir. 
                    Kompozisyon, ögelerin bir sistem içinde, ilkeler bağlamında 
                      bir araya getirilmesidir; ancak bir üslubun karakterini 
                      de yansıtır bir bütündür. Üslubun karakteristiği bir dil 
                      ile yansıtılabilmektedir. Böyle bir dilin sözcüklerini doluluk-boşluk, 
                      görsel ritm, görsel denge, çizgi, doku, biçim vs. oluşturur. 
                    GÖRSEL TASARIM İLKELERİ - KOMPOZİSYON İLKELERİ 
                    
                    ORGANİZASYON ÖGELERİ 
                    * Durum 
                    * Yöneliş ( konum ) 
                    * Alan kuvvetleri 
                    * Mekan 
                    KAVRAMSAL ÖGELER 
                    * Nokta 
                    * Çizgi 
                    * Düzlem 
                    * Hacim 
                    GÖRSEL ÖGELER 
                    * Biçim  
                    * Ölçü 
                    * Renk 
                    * Doku 
                    GÖRSEL TASARIM ÖGELERİ ( RESİMDE GÖRSEL ÖGELER ) 
                    * Nokta 
                    * Çizgi 
                    * Renk 
                    * Doku 
                    * Boyut 
                    * Biçim 
                    * Yüzey 
                    GÖRSEL TASARIM İLKELERİ ( KOMPOZİSYON İLKELERİ ) 
                    * Zıtlık 
                    * Egemenlik / odak noktası 
                    * Görsel denge 
                    * Görsel ritm 
                    * Şekil - zemin anlatımları 
                    Tasarım ögeleri iki ve üç boyutlu çalışmalarda kavramsal 
                      ögelerin yardımıyla algılanması sonucu anlam kazanır, iki 
                      boyutlu bir çalışmada ögelerin düzenlenmesi, organizasyonu, 
                      ilgili düzlemin uzunluğu ve genişliği üzerinde meydana gelir. 
                      Esas amaç düzeni ve uyumu sağlamak ve görsel ilgiyi ve anlamı 
                      ifade etmektir. Bu yaratıcı süreç, çizim teknikleri, baskı, 
                      boya, fotoğraf, tüm iletişim araçları ile ifade kazanır. 
                    ZITLIK 
  
                      Sözcük anlamıyla zıtlık; karşıtlık, karşıt olma, çelişki 
                      olarak ele alınmaktadır. Kontrast-karşıtlık kavramını geniş 
                      kapsamları ile ele aldığımızda ise evrende her şeyin karşıtlıklar 
                      dengesi içinde oluştuğunu görürüz. Bu sosyal yapıda da biçimsel 
                      yapıda da böyledir ve zıtlık yoksa hareket yoktur, varlık 
                      yoktur, süreç yoktur. Sanat açısından değerli görülen her 
                      yapıtta kuşkusuz çok iyi çözümlenmiş kontrast bir denge 
                      vardır. Bir şeyin değerlendirilmesinde karşıtlıklar daima 
                      ön plandadır. Zıtlıkta denge kurulması bir çok şeyi çözümleyecektir. 
                      Çünkü görsel anlamda en önemli belirleyici özellik zıtlık 
                      kavramındadır. Bu karşıtlığın boyutu bireye göre değişir. 
                      Bazılarında şiddetli, bazılarında yumuşak olabilir. 
                    Ölçü zıtlığı, aralık zıtlığı, renk zıtlığı, doku zıtlığı, 
                      biçim, üslup zıtlıkları ilgi topladığı ve canlılık yarattığı 
                      için önemlidir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Uzun - kısa, 
                      kalın - ince, dar - geniş, yuvarlak - köşeli, sert - yumuşak, 
                      mat - parlak, kuru - ıslak, hafif - ağır, siyah - beyaz 
                      vs. 
                    Zıtlık konusundaki uygulamalarda ; resim ve fotoğraflardan 
                      yararlanılarak anlam bağlamında zıtlık yaratacak bir yapıt 
                      üretilebilir.  
                    Anlam yanında biçimsel bağlamda zıtlık kavramında yaralanılarak 
                      çalışma yapılabilir. 
                    Zıt malzemeler birlikte kullanılarak çalışılabilir vs. 
                     
                    Zıtlık kavramından örnekler; Degas, Matisse, G. Balla, 
                      L.W.ing-tong ( fotoğraf ), D. Lange ( fotoğraf ) 
                   | 
                 
               
              
              
                 
                   
                     
                        
                      D.Lange  
                     
                   | 
                   
                     
                        
                      Matisse  
                     
                   | 
                   
                     
                        
                        Siu-Man Han 
                     
                   | 
                 
               
              
                 
                  |  
                     EGEMENLİK / ODAK NOKTASI 
                    Bir kompozisyonda kullanılan ögelerden birinin ya da bir 
                      grubun diğer ögelere göre ölçü, değer, renk, doku bakımından 
                      üstünlük sağlamasıdır. Her türlü egemenlik zıtlıkla sağlanır. 
                      Tasarımın esas düşmanı yeknesaklıktır. Gözlemcinin bir tasarıma 
                      ilgi uyandırabilmesi için hayal gücünü kurcalaması gerekir. 
                      Amaç dikkat çekmek ve bakan bireyde haz uyandıran bir düzenleme 
                      sağlamaktır. Bu bir kompozisyonda odak noktasının oluşturulmasını 
                      sağlamakla gerçekleştirilir. Son derece saf, soyut düzenlemelerde 
                      bile odak noktası bakan bireyin dikkatini çekecek; görsel 
                      heyecan uyandıracaktır. Birden fazla odak noktası, bir öge 
                      diğerinden ayrılırsa oluşur diyebiliriz. 
                    * Ögelerin çoğu düşey olduğunda yatay formların bir kaçı 
                      düzeni keserse odak noktası oluşur. 
                    * Ögelerin çoğu yaklaşık aynı ölçüde ve biri oldukça büyük 
                      ise bu öge görsel olarak önem kazanır. 
                    * Ayırım yardımıyla odak noktasının oluşturulması; bu oluşum 
                      zıtlıkla, şiddet oluşturma diye de tanımlanabilir. 
                    * Yerleştirme yardımıyla 
                    * Beklenmeyen, ilginç ögeler dikkat çekerler. 
                    * Ölçü büyüklüğü 
                    - Renk yoğunluğu 
                    - Doku yoğunluğu 
                    Her yapıt bir dominant noktaya sahiptir genellikle. 
                    Örnekler; Rembrandt, K. Kumaki ( fotoğraf ), 
                   | 
                 
               
              
                 
                   
                     
                        
                      August Sander 
                     
                   | 
                   
                     
                        
                      Kuzi Kumaki 
                     
                   | 
                 
               
              
                 
                   
                     
                        
                        Klee  
                     
                    
                   | 
                 
               
              
                 
                  |  
                     DENGE 
  
                      Denge değişik ölçüler arasında aranmalıdır. Resimde dengeyi 
                      dikey ve yatay çizgiler kurar. Denge salt çizgilerle değil, 
                      açık - koyu zıtlığıyla da verilebilir. Başarılı bir düzenlemede 
                      kullanılan ögeler birbirleriyle karşılaştırıldıklarından 
                      genelde bir denge hissedilmiştir. Bu denge biçim, yön, ölçü, 
                      aralık, doku, renk ile sağlanabilir. Görsel ağırlıkları 
                      olan ögelerin eşit dağılımının bir türü olan denge, tasarım 
                      ilkelerinden biridir. Denge zıtlıkla koşulludur adeta. Yeryüzündeki 
                      her şey zıtlıklar dengesine dayalıdır. İnsanın yaşamı ve 
                      kendisi dengeye dayalıdır. Dengesizlik her şeyi altüst edebilir. 
                      Çünkü dengesizlik bozukluk, yanlışlık demektir. Görsel uyarıcılık 
                      dengedeki doğruluk yada rahatsız edicilik sonucu oluşur. 
                      Gerek görsel gerek devinimsel gerekse sessel anlatımda dengenin 
                      sağlamlığı söz konusudur. Denge, formda, renkte, harekette, 
                      açık-koyuda kendini gösterir. İki boyutlu düzenlemeye ait 
                      dengede daima ifadeyi sağ ve sol olarak ya da alt ve üst 
                      olarak iki bölüme ayıran düşey ve yatay eksen aranır. Denge 
                      simetrik ( bakışık ) ve asimetrik denge ( bakışımsız ) olarak 
                      ikiye ayrılır. 
                    Simetrik denge, bir eksene göre ögelerin 
                      aynı durumda tekrar etmesiyle oluşur. İnsan vücudunun doğal 
                      olarak simetrik dengeye sahip olması sanat gücünü - bilinç 
                      altında - o yönde etkilemiştir. Kesin kararlı oturmuş bir 
                      kompozisyonu oluşturur. Ancak fazla ilgi uyandırmaz. 
                    Asimetrik denge, eşit yada eşit olmayan 
                      görsel ağırlıktaki ve çekicilikteki ögelerin düzenlenmesiyle 
                      oluşturulur. İlgi çekici olması yönünden kompozisyon daha 
                      başarılı olur. Anlatımı oluşturan elemanların, benzerlik, 
                      zıtlık, üslup, uygunluk ilişkileriyle renk, biçim, hareket, 
                      açık-koyu ile oluşan denge, asimetrik dengeyi oluşturur. 
                    Denge konusuna örnekler; Raphael, Degas, 
                      Matisse, M. Ernst, R. Magritte, E. Weston ( fotoğraf ) 
                   | 
                 
               
              
                 
                   
                     
                        
                      Chan-man Lo 
                     
                   | 
                   
                     
                        
                        Raphael 
                     
                   | 
                 
               
              
                 
                  |  
                     RİTM 
  
                      Sanatta, plastik elemanların değişen uyumlu tekrarıdır. 
                      Ritm, bir sanat yapıtıyla aramızda psiko-fizyolojik anlaşma 
                      yaratmak için yinelen devinimler düzenidir. Bir sanat yapıtında 
                      hareketler önce duyuları sonra bünyemizi etkiler ve insan 
                      tümüyle bu hareketlere katılır Yapıttaki devinimlerin izleyicideki 
                      bu yinelenmesi statiktir. Bunun için gözle görülmezler. 
                      Ama hareket düzeni bizi fazla duygulandırırsa irkilme,yüzünün 
                      buruşması yada yüz ve bedenin gevşemesi görülür. Psiko-fizyolojik 
                      anlaşma ancak hakim devinimlerle, kontrast devinimlerin 
                      düzeniyle sağlanabilir. Rahat, uyuşumlu bir düzen yaratabilmek 
                      için hakim devinimlerle karşıt devinimler arasında dikkati 
                      çekecek kadar bir farkın gözetilmesi gerekir. Bunları uygulama 
                      oranları sanatçıdan sanatçıya ve sanatçıların vermek istediği 
                      havaya göre değişir. Kontrast devinimlerle hakim devinimlerin 
                      oranı farklı olmalıdır. Ritmin Yapıtlarda dayandığı temel;harekettir. 
                      Yapıtlarda ışık, gölge, yarı gölge değişimleri devinimi 
                      oluştururlar. Çizgi ve yüzeylerde yapılan yön değişikliği 
                      resme hareket kazandırır. Genel olarak yatay ve dik çizgiler 
                      durgunluk, eğik ve kavisli çizgilerde hareket yaratır. 
                    Devinim ikiye ayrılır. 
                    1 - Doğal devinim ( Örn: Yontunun kendi hareketi ) 
                    2 - Plastik devinim ( Kitlelerin üç boyutlu bir düzeyde 
                      yarattığı ışık - gölge kontrastlarından doğar.) 
                    Koyu - açık - orta valörlerin yarattığı yön kontrastı, 
                      rengin yön kontrastı, yatay, dikey parçalar, zıt kontrastlar 
                      devinimi oluşturur. Ritm, çeşitli yönlerde, çeşitli büyüklükte 
                      yinelen dominant devinimlerin birbirleriyle kontrast uyuşumudur. 
                      Bir yapıtta çoğunlukta olan devinimlere '' dominant devinimler 
                      '' denir. Bu devinimler birbirinin benzeri ya da aynı karakterdedirler. 
                      Kontrast devinimler bunlardan tüm ayrı yapıdadır. Doğada 
                      da ritm vardır. 
                    Mimari ve heykel gibi üç boyutlu sanatlarda kitlelerin 
                      üç boyut üzerindeki yön kontrastları ve bunlarla ilgili 
                      üç boyut üzerindeki ışık, gölge, yarı gölge kontrastlarından 
                      doğar. Mimaride dolu kısımlarla (duvarlar v.b.) boş kısımlar 
                      (pencereler, kapılar v.b.) ve madde değişiklikleriyle sağlanmış 
                      koyu açık düzeyler devinimi oluştururlar. 
                    Heykelde, hacim öğelerinin, ışık-gölge ilişkileriyle, çevre 
                      boşluğuna rastlayan doğanın hareket öğesi olarak düşünülmesi 
                      gerekmektedir. Resimde de devinim yine ''Yön kontrastı'' 
                      temeline dayanır. Koyu-açık-orta tonların yarattığı yön 
                      kontrastı devinim sağlar. Renk kontrastı ile de devinim 
                      sağlanır. Yatay ve dikey biçimlerde devinimi oluşturan unsurlardır. 
                      (Ton kontrastı, renk kontrastı, iç hareket, biçim kontrastı) 
                    Sonuç olarak ritm; renk, açık - koyu, ögelerin birbiriyle 
                      ilişkileri, dolu - boş kısımlar ve bunların çevre ilişkileri, 
                      hakim ve kontrast elemanlar, gölge - yarı gölge - açık durumlar, 
                      devinimlerin yükselme - alçalma hızlarının üzerimizdeki 
                      etkileridir.  
                    Resimde kompozisyonu oluşturan diğer araçlara gelince; 
                      bir biçim kendi içinde parçalandığı gibi değişik biçimde 
                      de parçalanabilir. Ne kadar çok parça varsa her parça diğerini 
                      yardıma çağırır. Parçalamak demek bir biçimde olan ağır 
                      görevi yan parçalara ayırmak demektir. Sıralama ise; ritmik 
                      bir şekilde olmalıdır. Aynı biçimler sıralandığı gibi ayrı 
                      biçimler de sıralanabilir. Toplama da, birbirine benzeyen 
                      ya da benzemeyen biçimlerin bir arada toplanması söz konusudur. 
                      Tabakalaşma; resme derinlik kazandırır. Renkler ve biçimler 
                      tabakalaşmayı sağlar. ( uzaktaki biçimlerin açık, yakın 
                      renklerin koyu olması gibi ). Titreşim; biçimlerin ve renklerin 
                      titreşmesidir.( Empresyonizm ) Merkezileştirme; Rönesans 
                      kompozisyonun özelliğidir. Refakat etme; aynı biçim ve renklerin 
                      küçüklüğü ve büyüklüğü ayrı biçimlerde olabilir. Ana devinime 
                      bir yan devinim refakat edebilir. Renk de olabilir. Serpilme 
                      - dağılma; aynı ve ayrı biçimlerin ayrı ya da aynı şekilde 
                      dağılışıdır. Dağılış içten dışa olduğu gibi dıştan içe de 
                      olabilir. 
                    Ana ve yan devinimler, döndürme ve devinimleştirme, büyütme 
                      ve küçültme, ters görüntü, parmaklık, sayıların oranları, 
                      transfer, simetri vs. gibi vasıtalarda resimde kompozisyonu 
                      oluştururlar. 
                    Örnekler; Ucello, F. Hals, Turner, İngres, U. Boccioni, 
                      Degas, Picasso, H. d. Toulouse-Lautrec, G. Braque, F. Legér, 
                      G. Balla, H. P. Horst ( fotoğraf ) 
                   | 
                 
               
              
                 
                   
                     
                        
                      Henri Matisse / 1909 
                     
                   | 
                   
                     
                        
                      Horst P. Horst / 1941 
                     
                   | 
                   
                     
                        
                        Kin-Pano Chan  
                     
                   | 
                 
               
              
              
                 
                  |  
                     ŞEKİL - ZEMİN ANLATIMLARI 
                    Görsel tasarım ögeleri, görsel ilkeler yardımıyla yüzeysel 
                      ya da hacimsel olarak düzenlenerek zemin ya da şekil anlatımları 
                      oluştururlar. 
                    Zemin anlatımı; iki boyutlu etkisi olan bir düzenlemedir. 
                    * Geniş - berrak alanlarla, 
                    * Benzer ölçüde tekrar çizimlerle, 
                    * Bir kompozisyonda şekil anlatımı verecek şekilde güçlü 
                      etki yapan bölgelerden arta kalan kısımlarla sağlanır. 
                    Şekil anlatımı; üç boyutlu etkisi olan bir düzenlemedir. 
                    * Derinlikle 
                    * Çizgisellikle 
                    * Etkili çevre ya da güçlü çevre çizgileriyle sağlanır. 
                    Derinlik; bir cismin üçüncü boyutunun yani kalınlığının 
                      anlaşılması, hissedilmesi ile etkinlik kazanır. İki ya da 
                      üç boyutlu cisimler yan yana durduklarında bize göre farklı 
                      uzaklıkta hissediliyorsa,bu biçimler ya da cisimler derinlik 
                      ifadesi verebiliyor demektir. 
                    - Örtme 
                    - Saydamlık 
                    - Ölçü derecelenmesi 
                    Değer derecelenmesi; cisimlerin renkleri, değer farkları, 
                      parlaklık ve matlıkları ya da dokuları derinlik ifadesi 
                      oluşturmada rol oynarlar. 
                    * Sıcak renkli cisimler yakında, 
                    * Soğuk renkli cisimler uzakta, 
                    * Koyu tonlu cisimler yakında, 
                    * Açık tonlu cisimler uzakta, 
                    * Parlak cisimler yakında, 
                    * Mat cisimler uzakta, 
                    * Sert dokulu cisimler yakında, 
                    * Yumuşak dokulu cisimler uzakta etki yaparlar. 
                    Çizgisellik; Çizgi kalınlıkları farklı tutulursa derinlik 
                      anlatımı güçlenir. Ölçü derecelenmesi görevi yaparak derinlik, 
                      anlatımının güçlenmesine katkıda bulunur. 
                    Etkili çevre; biçimler çevre çizgileri ile belirli hale 
                      gelirler. Çevre çizgileri zayıf, ince ve az belirli olan 
                      cisimler gözde fazla etki yapmazlar, daha uzakta algılanırlar. 
                      Derinlik etkisi bazı cisimlerin kenarlarını kuvvetli çizgilerle 
                      çevirmekle sağlanır. Şekil olarak algılanırlar. 
                    Şekil - zemin ilişkisi; şekil - zemin ilişkilerinde şeklin 
                      zeminden net bir şekilde ayıt edilmesi istenir. Buna şekil 
                      - zemin ilişkilerinde '' belirlilik '' denir. 
                    Şekil - zemin ilişkisinde üç esas vardır: 
                    1- Genellikle zemin daha basit olur ve şekilden daha geniş 
                      bir yer kaplar. 
                    2- Şekil ve zemin anlatımları arasındaki güç farkı ve diğer 
                      belirtiler nedeniyle şekil anlatımı ya zemine bitişik ya 
                      da zeminden önde görülür. 
                    3- Uzaysal ya da üç boyutlu olarak etki yapabilen zeminler 
                      güçlü şekil anlatımlarının arkasında yine iki boyutlu etki 
                      yaparlar. 
                    Şekil - zemin arasındaki benzerlik, yakınlık, uygunluk, 
                      karakter birliği aranır. Görsel algıda şeklin belirliliğini 
                      sağlayan etkiler:  
                    Şekillerin; benzerliği, ölçüsü, yakınlık-uzaklık derecesi, 
                      ana formlar, kapanma, devamlılık (ritm) dir. 
                    Örnekler; E. Schiele, E. Weston ( fotoğraf ), Y. Tanguy, 
                      R. Magritte, S. Dali, P. Klee  
                   | 
                 
               
              
                 
                   
                     
                        
                      Osman A. Yeşil 
                     
                   | 
                   
                     
                        
                      Yim-Long Tang 
                     
                   | 
                   
                     
                        
                      Dali 
                     
                   | 
                 
               
              
                 
                  |  
                     FOTOĞRAFTA KOMPOZİSYON
  
                      Aslında görsellik açısından malzeme farklılığı dışında 
                      kompoze kuralları da, ilkeleri de diğer çalışmalarla -resimle 
                      aynı özellikler taşımaktadır. Ayrıntıda tasarlayan , gören 
                      beyne fotoğraf tekniğinin olabildiğince katkısı ya da belirleyici 
                      anlamı vardır bir şekilde.  
                    Konuyu, fotoğraf karesi içinde belli bir ışıkta, görsel 
                      düzenleme ilkeleriyle gerçekleştirmek fotoğrafta kompozisyonu 
                      oluşturur. Bunun için bakış noktası, mesafe önemlidir. Buna 
                      göre de uygun makinanın, objektifin kullanımı gereklidir. 
                      Ayrıca fotoğrafı belirlerken yatay ya da düşey olmasına 
                      da karar vermek gerekir. Kullanılan malzeme ve teknik amaca 
                      hitap edebilmelidir. Seçilen konunun, görüntünün tercih 
                      edilen boyutta yerleştirilmesi kişisel ayrıcalıkları beraberinde 
                      getirmesi açısından önemlidir. Ama bu yerleşim yine de tam 
                      bir reçete ya da motomat matematiksel parçalanmaya dayanmasa 
                      da bazı prensiplerle gerçekleştirilmesi estetik hazzın, 
                      felsefenin oluşmasını sağlar. Kompozisyonun açık ya da kapalı 
                      olması kişisel tercih, özellik nedenidir.Kapalı kompozisyon 
                      çerçeve içinde başlayıp biten kompozisyondur. Hiçbir hareket 
                      ya da biçim çerçeve dışında devam etmez. Açık kompozisyon 
                      ise çerçeve dışında devam edecek, izleyicide böyle bir etki 
                      bırakacak nitelikte olan düzenlemedir. Konu çerçeveyle sınırlı 
                      değildir. Sanatsal anlamda yerleşim tavrı bireysel özellikler 
                      taşısa bile ilkeler, farklı çalışmalarda aynıdır.  
                    Fotoğrafta kullanılan teknikler, bireysel ayrıcalığın göstergesidir. 
                      Bazılarında leke, gren, çizgi, renkli ya da siyah-beyaz 
                      tercih edilendir. Bazılarında netlik, bazılarında fluluk 
                      ön plandadır. Resimde de böyle değil midir? Salt değişen 
                      malzeme , tekniktir. Tasarlayan hepsinde de insan... Fotoğraf, 
                      düzenlenen çekimleri bir kenara koyarsak bir anı tespit 
                      etmek olduğuna göre kompozisyon bu anın içine sığdırılmış 
                      olandır. Ya tasarlanacaktır ya da seçilecektir.  
                    Konunun uzağında ya da yakınında olmak, mesele bu işte 
                      , bakış açısı-mesafesi. Ne olursa olsun fotoğraf aynen yinelemek 
                      değildir hiçbir zaman... 
                    Fotoğraf çekerken amaç ne olmalı, bu önemlidir. Ayrıntı 
                      istiyorsanız ışık ona göre ayarlanır. Leke istiyorsanız 
                      ona göre... Burada belirleyici olan, hangi tip makine kullanırsanız 
                      kullanın insandır. Ayrıca kullanılan malzemenin kalitesini 
                      de yadsınamaz. Banyonun temiz, taze olmasına kadar. Sonuç 
                      olarak, konu seçimi ve anlatım tarzını bireysel ayrıcalıklar 
                      belirler. İşte yaratıcılık buradadır. Burada çekim ve karanlık 
                      oda tekniklerine girmeyeceğim. Fotoğraf adına hazırlanan 
                      kitaplarda bu konular ayrıntılarıyla var. Beni, bize sunulan 
                      tarafı ilgilendirdiği için tıpkı bir resmi, kağıda , tuvale 
                      vs. ye geçirirken duyulanların fotoğraf içinde geçerli olduğu 
                      yönündedir. Bunlardan kısaca bahsedeceğim tekrar olmamasına 
                      dikkat ederek. Bence fotoğrafla ilgilenenlerin çok iyi sanat 
                      tarihi bilmeleri, resmi incelemeleri gerekir. (Resimde kompozisyon 
                      konusu daha detaylı verilmiştir. ) 
                    Zıtlık, fotoğrafta canlılık, değişiklik ve ilgi çekiciliği 
                      sağlar. Aydınlık-karanlık, dikey-yatay,düz-eğri, bütün-parça, 
                      sade-karmaşa, kesinlik-belirsizlik vb. gibi.. ( Ayrıntı 
                      ZITLIK başlığında verilmiştir.) aynı şekilde simetrik değil 
                      de asimetrik çalışmalar, çekimler fotoğrafta hareketi sağlayacaktır. 
                      Tabii her kavram beraberinde dengeyi de getirmelidir, sağlam 
                      bir düzenleme adına. Sadelik her an aranan , dikkat dağıtmayan 
                      unsurların başında gelir. Fotoğrafta ç biçimlerin belirgin 
                      olmasıyla ilintili olduğu için netlik olarak tanımlanabilir. 
                      Mesajı verilecek biçimlerin ya da ön plana çıkmasını istediğimizin 
                      belirgin ayrıntının flu olması gibi. Fotoğrafta belirtme, 
                      sadeleştirme ve ayıklama temel olabilir. 
                   | 
                 
               
              
                 
                   
                     
                        
                      Paul Caponigro 
                     
                   | 
                   
                     
                        
                      Shomei Tomatsu / 1969 
                     
                   | 
                   
                     
                        
                      Bruegel / 1558 
                     
                   | 
                 
               
              
                 
                  |  
                     1-ÇİZGİSEL VE GÖLGESEL
  
                      Çizgisel çalışmalarda nesnenin maddesel kavranışından 
                      bir şey vardır aynı zamanda sınırlanmasından kontursal yapısından 
                      bir gösterge vardır ve dokunma duyusuna dayanır. Gölgesel 
                      çalışma ise lekelerden oluşur ve bu lekesellik göze hitap 
                      eder. Bu, görsel bir duyumdur. Anlamak için gerçekleştirilen 
                      dokunsallık zaman içinde yerini görselliğe bırakmıştır. 
                      Dünyadaki değişim ve gelişim yeni ilgileri, bilgileri ve 
                      güzellikleri doğurmuştur.  
                    16.yy da düzgün, devamlılık gösteren çevre çizgisi 17.yy 
                      da yerini kesik çizgiye bırakır ve bu kesik çizgi, değişen, 
                      süregelen nesnelerin betimlenmesini sağlayan farklı bir 
                      görev olarak yerini alır. Kesik çizgilerin belirlediği gölgesel 
                      üslupta, yüzeylerin yumuşaklık, katılık, düzgünlük-pürüzlülük, 
                      gibi nitelikleri de belirtilir. Bu iki üslubun çok iyi çözümlerini 
                      resimlerde de görürüz. Örneğin çizgisel üsluptaki bir çalışmada 
                      ağaçların yaprakları teker teker işlenmiştir. Gölgesel üsluptaki 
                      bir çalışmada ise ağaçların yaprakları kalem vuruşlarıyla 
                      belirtilmiş daha lekesel bir tarzla hangi cins ağaç oldukları 
                      ve yaprakların kıpırtıları verilmiştir. 
                    Çizgisel boya resminde renkler birbiriyle ilişkisi olmayan 
                      bağımsız tavır içindedirler. Özgürdürler. Gölgesel boya 
                      resminde ise renkler genel bir fonda birbiriyle ilişkilendirilmiş 
                      izlenimi verirler ve renk sanki gizemli bir delikten gelir 
                      yada fışkırır ve yine lekesellik söz konusudur ve aynı zamanda 
                      da devamlılık .  
                    Çizgisel üslupta renk, kalımlı bir eleman olarak ele alınmıştır. 
                      Gölgesel üslupta ise görüntüdeki değişmeler amaçlanmıştır. 
                      Bu yüzden de tek renkli bir cisim, görüntüdeki yansımalar 
                      nedeniyle çeşitli renklere çalar. 19.yy daki izlenimcilik, 
                      rengin bu kullanılışını Baroktan daha ileri götürür. 
                    Rengin bu özelliği Rönesans'ta da biliniyordu. Örneğin 
                      Leonardo, gölgelerde tamamlayıcı renklerin görüldüğünü saptamış. 
                      Alberti, yeşil bir çayırda yürüyen bir adamın yüzünün yeşile 
                      döndüğünü gözlemlemişti. Ama bu sanatçılar, bu gerçeklerin 
                      resimle bir alışverişi olmadığını düşünüyorlardı. Bu da 
                      doğa gözlemlerinin üslup üzerine ne denli az etki yaptığını, 
                      son yargıyı yine de dekoratif esasların beğeni kanısının 
                      verdiğini gösterir. Gözlemden ziyade o zamanın bilgisi, 
                      görgüsü, tekniği söz konusuydu yaşama geçen. 
                    Yontu da resimle birlikte değişmiştir. Klasik yontuda sınırlı, 
                      elle tutulabilir değerler vardır, yapıt kapalı bir bütünlük 
                      gösterir ve ışıklar, gölgeler plastik biçime bağlı değildirler, 
                      yüzeylerin üzerinde oynaşırlar. Barok etin yumuşaklığını, 
                      ipeğin parıltısını da verir. 
                    Mimaride de bu olgular görülür. Mimari, kuşkusuz resimde 
                      aynı koşulda değildir ama, dinginlik - devinimlilik, sadelik 
                      - karmaşıklık, parçaların bağımsızlığı - parçaların bir 
                      bütüne girişi gibi fenomenler yapı sanatında da söz konusudur 
                      ve bunlar yapı sanatının çizgisel ve gölgesel üsluplarını 
                      belirler. Barok sanatı 19.yy ın başlarında Yeni Klasizm'le 
                      yeniden sadeliğe döner. Bu yeni klasik yapıtlar, Baroğun 
                      son noktası olan Rokoko'nun yüceleştirdiği göz sanatına 
                      karşı bir protestodur ve bu dönemde Gölgesel'in tüm büyüsü 
                      ''soysuz sanat'' diye bir kenara itiliver. 
                   | 
                 
               
              
                 
                   
                     
                        
                      Andre Kertesz 
                     
                   | 
                   
                     
                        
                      Horst P. Horst / 1985 
                     
                   | 
                 
               
              
                 
                  |  
                     2-DÜZLEM VE DERİNLİK 
                    Leonardo'nun "Son Akşam yemeği" resmi düzlem üslubunun 
                      en büyük örneğidir. 
                    Bu resimde bireyler önde bir düzlem üzerinde yan yana dizilirler. 
                      Arka planı olan resimlerde de arka plandaki bireyler ve 
                      nesneler ön plandaki düzleme paralel bir arka düzlem üzerinde 
                      yan yana dizilirler. Düzlem üslubunun en tipik örneklerini 
                      Raffael,Dürer,Holbein vermişlerdir. 
                    Düzlem düzenleme ilkesi 17.yy da yerini derinlemesine düzenleme 
                      ilkesine bırakır, bireyler ve nesneler arasında yana doğru 
                      değil derinliğe doğru bağıntılar kurulur. Bunlar hep bilinçli 
                      olarak yapılmışlardır; birinden bıkılıp ötekine geçilmemiştir. 
                      Sadece anlayışlar değişmiştir. Bu üslupların hiçbiri ötekine 
                      üstün sayılmazlar. Barok üslubunun en tipik örneklerini 
                      de Rembrandt, Rubens, Hals, Vermeer, Velasques vermişlerdir. 
                    Düzlem üslupta renkler dingin bir yolda derecelenirler. 
                      Derinleme üslupta ise keskin ışık karşıtlarına canlı renklere 
                      dayanan bir derinlik görülür. Giderek aşırı büyüklükte ön 
                      planlar motifiyle, uzaktaki nesneleri daha da küçük göstermek 
                      yoluyla sonsuz derinlikler elde edilmiştir. Düzlem üslubunun 
                      ortadan kalkma süreci, düzgün çizginin değerini yitirme 
                      süreciyle paraleldir. 
                    Yontuda da durum aynıdır.16.yy da biçimler bir katmanda 
                      toplanırlar, plastik zenginlik vardır yön karşıtlıkları 
                      daha belirlidir ve tüm görünüş, salt düzlem resim gibi dingindir.17.yy 
                      da ise kesişen, birbirini örten motiflerle ön ve arka planlar 
                      arasında bağıntılar kurulmuştur, yontuya bir devinim kazandırılmıştır. 
                      Barok sanatçılar düzlem üslubunu tanımadıkları için değil, 
                      görmenin genel gelişimi ile bu yola girmişlerdir. Yeni Klasizm'le 
                      Barok üslubu sona erer. Düzlem üslubu yeniden gelir. Barok 
                      üslubun en tipik örneklerini Bernini vermiştir. 
                    Klasik yapı cephesel güzelliğe dayanır ve bu dönemde yüzey 
                      güzelliği duygusu önemlidir. Barokta ise derinlik duygusu 
                      önem kazanır; bunu verebilmek için de yapının önüne çeşitli 
                      basamaklı yüksek merdivenler konur, öndeki avlu meydan haline 
                      getirilir, yapıyı verevlemesine görebilmek için meydana 
                      girişler yanlardan açılır. Yapıda ayrıca, gözü uzaklara 
                      kaydıracak eğik düzlemler, diklemesine bölümler düşünülür. 
                      Yapıların süslemeleri de birbirini örten ve derinlik veren 
                      bir oluma getirilmiştir. 
                    3-KAPALI BİÇİM VE AÇIK BİÇİM  
                    Kapalı biçimle söylenmek istenen, resmi inşacı araçlarla 
                      kendi içinde sınırlı bir görüntü haline getiren, her yanı 
                      hep kendisini belirleyen kapalı bir betim, açık biçimle 
                      de her yanı kendi dışını belirleyen, sınırsız görünmek isteyen 
                      ama yine de gizli bir sınırlama duygusu veren bir betimdir. 
                      16.yy da yataylar ve düşeyler resme egemendirler, resimler 
                      merkezde bulunan bir eksenin çevresinde düzenlenmişlerdir. 
                      17.yy da ise yataylar, düşeyler inşacı güçlerini yitirirler, 
                      resimlerde serbest bir düzen görülür. Resim çerçeveden dışarı 
                      çıkar, görülebilen dünyanın rasgele bir parçası haline gelir. 
                      Söz konusu olan açık kompozisyondur. Klasikteki karşıt renkler 
                      barokta önemini yitirir, renk ve ışık resme öyle dağıtılır 
                      ki, resimde bir doygunluk durumu değil bir gerilim elde 
                      edilir. Işık yada parlak bir renk resmin bir köşesine konur, 
                      böylece resimde dış merkezli bir düzen sağlanır. Kuşkusuz 
                      Barokta da bir yasalılık vardır - olmasaydı ritm olmazdı 
                      - ama bu apayrı yolda bir yasalılıktır, güzellik sınırlı 
                      da değil sınırsız da, sonsuzluktadır.Yontuda da durum aynıdır. 
                      Klasik yontunun inşacı değerleri, yerini eğiklere bırakır 
                      ve yontu duvardan nişten fırlayan bir devinimliliğe kavuşur. 
                      Hele Rokoko'da yontu hiçbir yerle ilişkisi olmadan tek başına 
                      yaşar. Yapı sanatında kapalı biçim zorunludur. Burada ancak 
                      süslemelerin daha bağımsız olması söz konusudur. Bununla 
                      birlikte Barok yapıda oranlar değişmiş, dikdörtgenin Altın 
                      kesit ölçülerinden kaçmak için beşgen yapılar yapılmıştır. 
                      Barok, akıcı biçimleriyle geç Gotik'i andırır ve gotikteki 
                      yumuşama, Barokta daha ileriye götürülür. Rokoko'dan sonra 
                      yapı sanatı yeniden klasiğe döner. 
                    4-ÇOKLUK-BİRLİK 
                    Klasik üslupta birlik önemlidir ama birbiriyle eklenmiş 
                      bölükler başlı başına da kendilerini anlatırlar. Barokta 
                      ise sanatçılar belli bir temel motife bağlanırlar, geri 
                      kalanları ona alt sayarlar. Gerçi Barok düzenlemede de tümün 
                      içinden tek tek biçimler yükselirler ama bu biçimlerin tek 
                      olarak ele alınabilecek bir yanları yoktur. Barokta ana 
                      motif olanca gücüyle belirtilir. Barokta ışık klasikte olduğu 
                      gibi tek tek noktalara yayılmaz, bir yada birkaç yerde toplanır. 
                      Bu ışık, herhangi plastik bir biçimi kaplamaz; tersine, 
                      biçimlerin üzerinden geçer, nesnelerle oynar. Barokta renk 
                      de, Klasikte olduğu gibi karşıtların bir dengesi değildir. 
                      Önce vurgulu bir tek renklilik görülür sonra hem vurgulu 
                      hem renkli olmanın yolu bulunur. Eşit olarak üleştirilmiş 
                      renklerin yerini, tek tek ikili üçlü yada dörtlü renkler 
                      alır; resim belli bir tonaliteye göre ayarlanır. Rengin 
                      etki yoğunluğunu arttırmak için de katkısız renk, ayrı renklerle 
                      yada ne olduğu belirsiz renklerle ortaya çıkarılır. Klasik 
                      yontuda bölümler birbirine karşıttır ve tüm, hiçbir parçanın 
                      değiştirilemeyeceği bir yapı niteliği kazanmıştır. Barok 
                      yontuda ise biçimler arasındaki düşünsel bağıntılar kaldırılmış, 
                      yapıtın tümü geniş ve biteviye bir devinime kavuşmuştur. 
                    Klasik yapıda güzel parçalar bir uyum içinde birleşirler 
                      ama, yine de her biri bağımsız olarak yaşar. Barok yapıda 
                      ise çokluk, daha büyük ve tümü saran motiflerle önlenir; 
                      yapının yüzü, kavranamayacak ölçüde bir devinimlilik kazanır. 
                      Michalengelo Klasikten Baroğa geçişin temsilcisidir. 
                    5-BELİRLİLİK VE BELİRSİZLİK  
                    Klasik sanatta güzellik, biçimin hiç eksiksiz olarak betimlenmesine 
                      bağlıdır. Barokta ise sanatçı, maddesel gerçekliği vermek 
                      istediği yerde bile salt belirlilikten uzaklaşır. Bunun 
                      nedeni kesin bir belirlilikten hoşlanmayan bir beğeninin 
                      gelişmiş olmasıdır. Göz yarı bellinin güzelliğini bulunca, 
                      ilk kez devinimin betimlenmesi olanaklı bir hale geldi. 
                      (Dönen bir tekerleğin görünümü gibi.) Devinim ve izlenim 
                      doğal olarak bir çeşit belirsizlik ister. 
                    Klasik; konuyu tümüyle verir, her biçim kendisi için en 
                      tipik yolda görünmeye zorlanır, tek motifler anlamlı karşıtlıklar 
                      içinde geliştirilirler. Barok ise izleyicinin kestirebileceği 
                      yerlerde bir şey söylemek istemez, devinimli görüntülere 
                      önem verir. 
                    Klasikte ışık, nesnel bir düzenleyicidir, keskin karşıtlıkları 
                      belirtir. Barokta ise ışık, hiçbir plastik motife bağlı 
                      olmadan, şurada, enlemesine yere konuverir. Bunda biçimle 
                      bir çelişme de görülmez. Klasikte karanlıkta kalan biçimler 
                      betimlenirken oldukları gibi görünürler, Barokta ise biçimler 
                      genel bir karanlık içinde erirler. Beğeni, bu erimeyi güzelleştirecek 
                      ölçüde gelişmiştir ve biçimler bir büyü ile sarılırlar. 
                      İnsan resimlerinde de durum aynıdır. Rembrandt bu tür resimlerin 
                      en büyük örneklerini vermiştir. 
                    Klasik resimde renk, maddesel varlıkları belirtmekle görevlidir. 
                      Barokta ise renk, kendi başına bir yaşama kavuşur. Resmin 
                      köşesine atılmış bir kırmızı manto, bir manto değil  
                    kızıl bir kordur. 19.yy da resim tamamıyla nesnel bir betimlemeye 
                      dönünce, Barok üstüne yıkıcı yargılar ileri sürülmüş, bu 
                      tür yapıtlara özenticilik (Manierizm) damgası vurulmuştur. 
                    Klasik yapıda da aynıyla salt bellilik vardır. Ne ki duvarlardaki, 
                      eklemlerdeki, çatıdaki taşıyıcı yada taşınan tüm elemanlardaki 
                      bu bellilik giderek donuk ve cansız şeyler olarak görünmeye 
                      başlar ve ilke değiştirilir. Barok, güzelliği ve canlılığı, 
                      yapının görünüşündeki sona ermemişlikle, izleyiciye süresiz 
                      yeni görüler sunan sonsuz oluş halinde bulur. Barok ayrıca 
                      bir biçimin ötekini örtmesinden, kesmesinden, bu örtüşme 
                      ve kesişmelerden meydana gelen belirsiz, karışık görünülerden 
                      hoşlanır. Barokta süsler de bir belirsizlik içindedirler. 
                      Süsler en ince ayrıntılarına dek görülmez, göz, ana noktaları 
                      kavrar, arada belirsiz alanlar kalır. ''Arı'' biçim, Yeni 
                      Klasizm'le yeniden canlanmıştır. 
                    Sanat, özellikle göz sanatları, biçim ve anlatımdan oluşan 
                      iki yanlı uğraşır. 
                    ( Sanat Tarihinin Temel Kavramları Heinrich WÖLFFLİN-Yeni 
                      Resim-İş Dersleri /özet-İsmail Altınok) 
                   | 
                 
               
              
               
               
               
                 
                 
               
               
               |