KAZA
*
Seyit Ali AK
Gebze’ye
geçtiğim 1 Eylül’ den beri bana, geçmişimden kopmuş ve başka bir
yaşantının sürgitlerine kilitlenmişim duygusu eğemen
olmaya başladı. Sağlık ve iş sorunları dayatması zaman zaman çekilmez
duruma geldi. Direnmekten vazgeçmedim. Galiba en kötüsü direncin
yitirilmesi. Yalnız, törpülenmekte olduğumu duyumsuyorum. Nursen,
Bodrum’a gitmeden önce bir akşam , her zaman yatağa çekildikten
sonra yaptığı gibi gazetesini okurken gözü şu habere takıldı.
Ve sesli olarak okumaya başladı “ Truva Ödülleri sahiplerini
buluyor. Truva Folklar Araştırmaları Derneği’nin çağdaş halk kültürünün
oluşturulmasına katkıda bulunan sanatçı ve bilim adamlarına verdiği
ödüller açıklandı. 28 Aralık Pazartesi günü saat 20.30’da Harbiye’deki
Kenter Tiyatrosu’nda yapılacak olan ödül töreninde Cemal KUTAY,
Zülfü LİVANELİ, Mehmet BAŞARAN, Seyit Ali AK, Muhsine HELİMOĞLU
Yavuz, Sabahat AKKİRAZ, Şinasi ÜNAL, İbrahim BALABAN, Tarık AKAN,
Gülten AKIN, Mehmet AKAN ve Çelik GÜLERSOY’a ödülleri verilecek.
Tören öncesinde Truva Folklar Araştırmaları Derneği Toprağın ve
Emeğin Türküsü adlı gösterisini sahneleyecek, dia gösterileri
sunulacak, türküler söylenecek ve şiirler okunacak”1
Haber bittiğinde tepki alamayınca “ Seni
bu insanlarla ödül almak sevindirmiyor mu? ” diye sordu. Yaşam
duyguların nasır tutmasını sağlayabiliyor. Hiçbir zaman olaylar
karşısında yeterince sevinmediğim gibi üzülmedim de.
Kıskaçlardaki insanın yaşam koşulları
kötü sonuçlara daha açık oluyor. 27 Ekim sabahı, yoğun yağmurlu
alaca karanlıkta TEM’de işe yetişme telaşıyla yol alırken araba
kontrolumdan çıkarak kaymaya başladı. Solundaki bariyere şiddetle
çarparak yuvarlanmaya başladı. Kapatıldığım bir fıçı içinde dönüyormuş
duygusuna kapıldım. O anda önemli olan arabanın nerede ve nasıl
duracağıydı ? Bir kamyon altına alabilirdi. 5-6 takla attıktan
sonra yolun sağındaki yamaca yaslanarak durdu. Bilincimi hiç yitirmedim.
Arabada sürücüyü ezen derin çökme olmamış, yamulma ve ağır ezikler
meydana gelmişti. Durur durmaz cam kırıkları içinde kendi kendime
birkaç kez “ her şey bitti ” dedim. Oysa için için bittiğine
inanmıyordum. Emniyet kemerinin bağlı olması nedeniyle yara almamıştım.
Kesik, kanama yoktu. Son olarak geçirdiğim motosiklet kazasına
göre çok iyi durumdaydım. Yalnız kazanın etkisiyle yüreğimde fenalık
hissediyordum. Araziye savrulan eşyalarımı toplamışlardı. Sağ
koltuğa bıraktıkları çamur içindeki el çantasında bulunan Nursen’in
yanımda bulunmasını istediği İsordil tabletten dilimin altına
bir tane koyarak direksiyondan kalktım, biraz ileri geri yürüdükten
sonra hareket etmenin sakıncalı olacağı düşüncesiyle arka koltuğa
uzandım. Sabah ayazı vardı. Üstüme pardesümü örttüm.Telefon uzaktan
konuşma kiti üzerinde duruyordu. Yanıma gelen genç bir adam telefona
sarılarak yardım istedi. Az sonra gelen kurtarma ekibinden biri
elini göğsüme koyarak “ Ben polisim, şimdi ambulans gelecek
kıpırdamayın ve uyumayın, uyumayın lütfen ” dedi. Gözlerim
kapalıydı. Elini göğsümün üstünde duran elimin üstüne koydu. Eli
çok soğuk olmasına karşın o anda dünyanın en sıcak eli olduğu
duygusuna kapıldım. Kartal Devlet Hastanesi’ne kaldırdılar. Acilde
sedyede beklerken telefonla merkezdeki sekretere yalnız kardeşime
durumu bildirmesini söyledim. Kardeşim daha sağlık taraması bitmeden
hastaneye geldi. Tamamen kendime gelmiş, tepeden tırnağa yapılan
kontrolde iyi olduğum anlaşılmıştı. Salonda raporu beklerken telefon
çaldı. Nursen Bodrum’dan arıyordu. Geceyi çok rahatsız geçirmişti.
Ona “geçmiş olsun ” dedim ve kazadan söz etmedim. Kardeşimle
iş yerinden gelen bir mühendis arkadaş o sırada arabayı attıkları
yerde bularak fabrikaya çektirdi. Öğlen sularında eve geldiğimde
yalnız uyumak istiyordum. Olayı duyanların telefona sarılmaları
uyumamı engelledi. Sigorta incelemeleri sonucunda arabayı hurdaya
çıkardı. Birkaç gün sonra kazanın olduğu yerden geçerken yol kenarında
“ Hatalı zemin ” tabelası olduğunu gördüm. Ne zaman konduğunu
bilmiyorum. O sabahki ışık ve hava koşulunda uyarı tabelasını
göremezdim. Yüz kilometrenin üstünde hızda, sol şeritte virajdan
sonra karşıma duran bir araba çıktı. Düşünmeden ani bir tepkiyle
firene biraz dokunmam arabanın yüzeysel asfalt çukurunda oluşmuş
su filmi üstünde kaymaya başlamasına yetti.
Nursen’e geldiğinde kazayı anlatmadım.
“ Arabanın düzeltlmesi güc olan elektironik arızası vardı,
sattım ” dedim. O sırada kalbiyle ilgili bir sorun yaşıyordu.
Üzmek istemedim. Yine aynı marka, aynı model ve renkte araba aldım.
Yılın son günü işlemlerini bitirerek yılbaşı yemeğine Nursen’i
yeni arabayla götürdüm. Zafer kazanmış gibiydim.
Kazadan sonra araba kullanmayı daha çok
sevdiğimi farkettim. Onunla bir yaşamı bölüşüyor, değişen güç
yol koşullarında kader birliği ediyorduk. Zayıf bir arabayla dostluk
kurmuş olsaydım, avuç içinde sıkılan mendilcesine kolaylıkla ezilir
büzülür içinden sağ çıkma olasıllığı çok az olurdu. Arabanın yol
üstündeki durumuna tanık olan polis, beni kazadan birkaç saat
sonra karakolda sağlıklı olarak karşısında görünce ilk dile getirdiği
düşünce bu oldu.
Yeni yıl tebrikleri yapılırken mutluluk,
sağlık, başarı... dileklerinde bulunuruz. Bunlar herkese söylenecek
sıradan sözlerdir. Mutluluk, İnsanın yaşamını bağladığı şeylerle
bağlantılı olmasına karşın hedefe varıldığında duyulan sevinç
Olmamalı. Yaşam bir süreçtir. İnsanın zirvede olmadığı zaman ya
da hedefine ulaşamadığında mutsuz olması, çıkmaz bir sokakta yaşamaya
benzer. Öncelikle dengeli sosyal, kültürel, ekonomik bir yapının,
duygulu, düşünceli bir alışveriş dünyasının insanı olmak gerektiği
kanısındayım. Kazalar, doğal afetler, başarılar, başarısızlıklar,
inişler, çıkışlar olabilir. Bence önemli olan özgüveni, dünyayı
kavrama eğilimindeki aydınlık bakış açısı, kararlılığı, bilgisi
ve sağlam kişliğiyle gösterişten uzak bir yaşam çizgisini tutturabilmektir.
Bence, mutluluk budur. Size yeni yılda içi dolu mutluluklar dilerim.
Kendime de.
1 Ocak 1999
Dipnotlar
1. Cumhuriyet, 25.12.98
* Yayımlanmamış 2.deneme kitabından
örnek metin
|